.

Dîvân İlmî Araştırmalar, 20. sayısıyla 11. yaşına adım atmış bulunmaktadır. On yılı geride bırakan Dîvân İlmî Araştırmalar,ilk sayımızda da belirttiğimiz gibi, hem toplum hem de medeniyet olarak mensup olduğumuz kadim ilmî gelenekle sıhhatli bir rabıta kurmadan dertlerimizi anlamak ve açıklamanın imkansızlığı inancının güçlü bir şekilde ifade edildiği bir forum oluşturma gayesiyle yola çıkmıştı. Bu kısa süre içerisinde yayınlanan 20 sayıda, dertlerimizi düşünüp, tartıp, anlayabileceğimiz bir idrâk alanının önünü açmaya çalıştık. Hür tefekkürün kalesi olan dergi, hür iradeden neşet etmedikçe, güçlü bir mefkûre olarak hakikat mücadelesinin yüceltilmesi mümkün değildir. Bu meyanda, Dîvân İlmî Araştırmalar, hür tefekkürün ve hür iradenin tecessüm ettiği değişik tarzda yazıları neşretme vazifesini ifa etmeye devam edecektir.
Önceki iki sayımızda klasik ve modern dönemde Türk düşüncesinin meselelerini ele alan etraflı dosyaları dikkatlerinize sunmuştuk. Elinizdeki sayı ise değişik zaman dilimlerinde İslam ve İslam-Osmanlı düşüncesini ve tarihini ele alan on makale, köy enstitüleri tarihine dair bir makale, bir makale değerlendirmesi, bir sempozyum değerlendirmesi ve bir vefeyât olmak üzere toplam on dört yazıyı ihtivâ etmektedir.
Yönetici Peygamber Olarak Hz. Muhammed başlıklı ilk makale, Ahmet Özel'e ait. İnsanlık tarihinde eşine az rastlanır bir örnek olan Hz. Muhammed'in hayatını kuran ilkeler, uygulamalar ve değerler nelerdi sorularının eşliğinde teferruatlı bir tahlil olan makalede, Hz. Muhammed'in "bir peygamber, bir mübelliğ, bir devlet başkanı, bir lider, bir kumandan, bir hâkim, bir öğretmen, bir tüccar, bir eş, bir baba, bir aile reisi, bir komşu, bir dost ve arkadaş, hatta bir düşman olarak izlenmesi gereken mükemmel örnekliği"ni oluşturan prensipler, hayatının değişik dönemlerindeki önemli pek çok olayın ışığı altında ele alınıyor.
Braudel'in de ifade ettiği gibi, İslam medeniyeti uzun yüzyıllar boyunca kendi iç iletişim kanallarını tesis etme ve etkili biçimde kullanma noktasında, diğer medeniyetlerden çok daha başarılı, mükemmel bir icra yeteneğine sahipti. Mustafa Kara'nın yazısı bu iddiayı bir kez daha doğruluyor. Buhara-Bombay-Bursa Hattında Dervişlerin Seyr ü Seferi adlı makale, Hindistan'dan Bursa'ya, Bosna'dan Orta Asya'ya uzanan devasa bir coğrafyada dervişlerin seyahatlerini ve sebeplerini ele alarak, aynı zamanda İslam şehirleri arasındaki irtibat noktalarının ulaştığı boyutları ortaya koyuyor. Yazıda, bu seyr ü seferlerin hem İslam sanatlarının hem tasavvufî hayatın yaygınlaşıp gelişmesindeki rolüne dikkat çekiliyor ve değişik tarikat silsilelerinin coğrafya üzerinde nasıl karmaşık bir ağ şeklinde gelişim gösterdiği örneklerle ele alınıyor.
Aziz Doğanay'ın Şeyh Vefâ Külliyesi adlı yazısı, İstanbul'un fethinden sonra adını verdiği Vefâ semtini yeniden ihya eden, döneminin önde gelen ilim ve aşk önderlerinden Şeyh İbnü'l-Vefa'nın medfun olduğu külliyenin Fatih ve II. Bâyezid dönemlerindeki kuruluş ve gelişme tarihini ele alıyor. Makale aynı zamanda külliyede bulunan fakat daha sonra yıkılan veya tahrip edilen yapılarla ilgili ayrıntılı bilgiler veriyor.
Rahim Acar'ın makalesi, İslam düşünce tarihinin önemli tartışmalarından birisi olan İbn Sînâ düşüncesinde Allah'ın cüz'îleri bilmesi meselesini, tartışmaya taraf olmuş Gazzâlî ve Michael Marmura'nın tezlerini ele alarak yeniden değerlendiriyor. Gazzâlî ve Marmura'nın İbn Sînâ'ya yönelik Allah'ın cüz'îleri bildiğini reddettiği iddialarının, İbn Sînâ'nın eserleri ışığında bakıldığında yeterli ve geçerli delillendirmelere dayanmadığını söyleyen Acar, İbn Sînâ'nın eserlerinde Allah'ın her şeyi bildiğini açık bir biçimde ifade ettiğini belirtiyor ve İbn Sînâ'nın bir kanaat olarak Allah'ın cüz'îleri bilmediği noktasında açık bir ifadesinin olmadığının altını çiziyor.
Osmanlı medrese geleneğinin en önemli unsurlarından birisi olan münâzara ilmi hakkındaki yazının sahibi İlker Kömbe, münâzara ilminin üst düzeydeki uygulama ve usulü ile ilgili teferruatlı bir eserin sahibi olan Abdünnafî İffet'in Tercüme-i Âdâb-ı Gelenbevî adlı eserinden yola çıkarak, bu ilmin uygulamasına ilişkin kapsamlı bir tahlil yapıyor. Kömbe ayrıca, münâzara ilminin, medreselerde uygulanmasında orta (iktisad) ve ileri (istiksa) seviyeleri tahlil (analiz) ve tenkid (kritik) kıstaslarına göre ele alan olan Abdünnafî İffet'in Tercüme-i Âdâb-ı Gelenbevî'sinin bu ilmi anlamak bakımından en ciddi eserlerden birisi olduğunun da altını çiziyor.
Osmanlı ulemasının Osmanlı coğrafyasındaki vilayetlerin tarihini anlama çabalarını gösteren ilginç bir örnek olan Kadı Mahmud Efendi'nin Tarih-i Medinetü'l-Hukemâ adlı eseriyle ilgili tanıtım ve neşir Gülçin Tunalı Koç'a ait. Koç, yazısında ilk kez Cengiz Orhonlu'nun tanıttığı bu eserin yeniden bir değerlendirmesini yaparak, bugün tarihçiler için önem arzeden muhtevasıyla ilgili bilgiler veriyor ve eserin içinden çıktığı ilmi ortamın tasvirini yapıyor. Metnin sonunda yer alan eserden bir bölümün transkripsiyonu da yine Koç'a ait.
Fehrullah Terkan'ın yazısı, İslam düşünce tarihi ile yeni-Eflatunculuk arasındaki girift ilişkilere örnek bir olay üzerinden bakıyor. Terkan makalesinde, tarihi süreç içinde el-Farabî'ye atfedilen fakat gerçekte Plotinus'un Enneadlar adlı eserinin bazı bölümlerinden oluşturulmuş Risâle fî'l-"İlmi'l-İlâhî başlıklı risalenin tarihine ilişkin bilgiler veriyor ve eserin yeniden keşif sürecini ele alıyor. Terkan eserin tarihini ortaya koymanın yanı sıra, makalenin sonunda her iki eserde birbirine karşılık gelen bölümlerin tercümesini de veriyor.
Mevlânâ Celaleddin-i Rûmî'nin Mesnevî'sininİngiliz dilindeki en başarılı mütercim ve şârihi olan Reynold Alleyne Nicholson'ın tercüme ve şerhi hakkındaki yazının sahibi İsmail Güleç. Güleç yazısında, Mesnevî'nin en başarılı birkaç tercümesinden birisi olan Nicholson tercümesinin tanıtımını ve örneklerle tahlilini yapıyor, mütercimin hayatı üzerine bilgiler veriyor ve aynı zamanda tercümedeki sorunlar üzerinde eleştiriler getiriyor.
Eyyüp Tanrıverdi Cumhuriyet'in ilk yıllarında dil konusundaki tartışma ve çalışmalarıyla bilinen Avram Galanti'nin 1916 yılında Dârülfünûn Edebiyat Fakültesi Mecmuası'nda yayınlanan İbranî Lisanının İnkişafına Arapçanın Muaveneti adlı makalesinin ayrıntılı bir tahlil ve değerlendirmesini yapıyor. Tanrıverdi, yazısında Galanti'nin makalesindeki tartışmalardan yola çıkarak İbranî lisanının karmaşık gelişim tarihiyle ilgili bilgiler vererek, Galanti'nin yazısını ait olduğu bütüne yerleştiriyor. Modern İbranî lisanının gelişiminde Arapçanın katkıları yeniden ele alan makalenin sonunda Galanti'nin orijinal makalesinin transkripsiyonunu da okuyabilirsiniz.
Bu sayıda yer alan yazılar içinde modern dönem siyaset düşüncesine ilişkin mukayeseli bir değerlendirme Z. Hale Eroğlu Sağer tarafından yapılıyor. Sağer makalesinde, XX. yüzyıla girerken Çin ve Osmanlı-Türk coğrafyasında Batı ile yüzleşme tecrübelerine bakarak, meşrutî idarenin ve milliyetçiliğin doğuşunu ele alıyor. Her iki coğrafyada da aydınların Batı'dan gelen özellikle Sosyal Darwinizm, meşruti idare, milliyetçilik gibi konular etrafında nasıl bölündüklerini, bu fikirlerle temas etme biçimlerini ve kendine özgü bir milliyetçiliği inşa edebilmek için ne türden bir mücadele verdiklerini örnekleriyle anlatıyor ve ilginç benzerlik ve farklılıklara dikkat çekiyor.
Mehmet Anık Bir Modernleşme Projesi Olarak Köy Enstitüleri başlıklı yazısında, Cumhuriyet döneminde köye yönelik ilginin ortaya çıkış ve koşullarını, köy enstitülerinin gündeme gelmesini, açılmasını, uygulamalarını ve kapanışını dönemin tartışmaları içinde ele alıyor. Enstitülerin kuruluş ve kapanış sürecindeki modernleşme ve batılılaşma tartışmaları ile ilgisini bir dönemin temel konularından biri olarak ele alıp değerlendiriyor.
M. Akif Kayapınar, ilmî gündemin hiç eskimeyen konularından olan Oryantalizmin yeni bir yorumu ile ilgili bir makale değerlendirmesi yapıyor. Ussama Makdisi'nin 2002 yılında yayınladığı "Osmanlı Oryantalizmi" başlıklı makalesindeki iddiaları ele alan Kayapınar, Makdisi'nin tarihi kullanma biçimindeki sorunlara eğiliyor ve makalenin tezinin, ele aldığı tarihi dönemin koşullarını gözardı etmesi nedeniyle fazlasıyla zayıf kaldığını ve geçerli kabul edilemeyeceğini belirtiyor.
Coşkun Çakır'ın yazısı ise bir sempozyum değerlendirmesi. Çakır 2005 yılında Amerika Birleşik Devletleri'nde Middle East Studies Association of North America (MESA) tarafından düzenlenen sempozyumun tanıtımı ve değerlendirmesini yapıyor.
Son yazının müellifi Semavi Eyice. Eyice, aynı zamanda yakın arkadaşı ve meslektaşı olan, 10 Şubat 2006 günü kaybettiğimiz kıymetli tarihçi Prof. Dr. Işın Demirkent'in meslek hayatı, eserleri ve ilmi kişiliği üzerine bir vefeyat yazısı kaleme aldı.
Kapsamlı ve çeşitli yazılar içeren sayımızla sizleri baş başa bırakmadan evvel, gelecek sayımızla ilgili bir hatırlatma yapmak istiyoruz. 21. sayımız ölümünün 600. yılında andığımız İbn Haldun üzerine olacak. Bu büyük ismin felsefe, tarih, İslamî ilimler, sosyal bilimler ve siyaset bağlamında görüşlerini ele almayı düşünüyor ve katkılarınızı bekliyoruz. İbn Haldun sayımızda buluşmak ve daha nice on yılı düşüncenin Dîvân'ında birlikte karşılamak ümidiyle...

 

Dîvân İlmî Araştırmalar



Yorum yazın

Yorum yapmak için giriş yapın.